20 Eylül 2015 Pazar

Budapeşte/Macaristan

Hayli yoğun geçen tur programımızın sıradaki durağı Budapeşte:) Budapeşte'deki ilk etkinliğimiz turun yine bir ekstra programı olan "Çigan Gecesi" Tüm tur boyunca en çok eğlendiğimiz program diyebilirim. Yaklaşık 1 haftadır kuru gıdalarla idare etmeye çalışan midemiz bu gece bayram etti. Macar mutfağı Türk damak tadına çok hitap etmekle birlikte oldukça zengin bir çeşitliliğe sahip.  Yemeğe geçmeden önce Borkatakomba'da bulunan dünyanın en büyük şarap fıçısının bulunduğu şarap mahzenine gittik. Fıçının üzerinde bağcılıkla uğraşan köylülerin günlük yaşantılarını tasvirleyen işlemeler mevcut.


Buradan yemek yiyeceğimiz mekana geçtik. Mekan bizim gibi turistlerle doluydu. :) Başlangıç olarak gulaş çorbası geldi. Bizim tas kebaba benzeyen patatesli etli bir çorba. Ama gerçekten çok lezzetli. Öyle ki gecenin bir yarısı otelden çıkıp gulaş çorbası içmeye gittim :)) Ana yemek olarak marine edilmiş harika bir et ve aşçı olan rehberimizin kendi elleriyle pişirdiği pilav vardı..
Rehberimiz Mustafa Eren ve tatlı eşi:)

Yemek sırasında Macarların yöresel kıyafetlerini giymiş bir ekip folklorik gösteriye başladı. Hem kendileri dans ettiler hem de bizi de gösteriye dahil ettiler :) Yani hem eğlendik hem günlerdir aç olan karnımızı doyurduk... 
Gecenin sonunda da hızımızı alamayıp kendimizi sahneye attık arkadaşımla. :)

Budapeşte turumuza başladığımızda ne yazık ki bizi çok sisli ve soğuk bir hava bekliyordu. Buda kalesine çıktığımızda sisten neredeyse kale bile görünmüyordu. Ama hakkını yemiyeyim çok güzel fotoğraflar çekmemizi sağladı.

Sisler içinde Budapeşteyi gezemeyeciğimiz kesinleşince Esztergoma gitmeye karar verdik.(Turla gittik yine:) ) 
Burası önceleri Macarların başkentiymiş. Şimdilerde dini bir öneme sahip. Esztergom Bazilikası Macaristan'daki en büyük kilise ve dünya sıralamasında da oldukça önde. 
Esztergom Bazilikası


Michelangelo tarafından yapılan Meryem Ana Tablosu

József Mindszenty’nin Mezarı( Melekler tarafından korunduğuna inanılıyor.)

József Mindszenty’nin öldükten sonra alınan yüz maskesi
Esztergomdan Visegrad'a geçip harika bir yemek daha yiyoruz. Ortamın ambiyansı masal gibiydi. Rönesans çağına zamanda yolculuk yaptığımızı hissettirdi.  Burda da önce geyik etinden yapılmış bir çorba içip yemek yedik. Yemeğin sonunda irmik helvasına benzeyen bir tatlı servis edildi. Benim damak zevkime pek hitap etmediği için bitiremedim ne yazık ki..


Yemeğin ardından Szentendre kasabasına geçtik. Burası dar sokakları olan, Budapeştelilerin ikincil konutlarının bulunduğu küçük bir kasaba. Çarşısında el işi örgüler, biblolar ve ev yapımı acıbiberler ve daha bir çok ürünü barındıran dükkanlar var. Ayrıca Türk satıcılara rastlamak mümkün. Bize mi öyle rastladı bilmem ama bizim dükkanına girdiğimiz Türk satıcı ne yazık ki yan dükkanda fiyatı daha uygun olan bir ürünün fiyatını olduğundan çok söyledi. (Bölgede fiyatlar hemen her dükkanda aynı. Türk satıcının kendi vatandaşına bu şekilde davranması bizi hayal kırıklığına uğrattı tabi.)
Gezinin akşamında Budapeşte'ye döndük. Tuna nehri üzerinde düzenlenen tekne turlarına katıldık. Budapeşteyi gece aydınlatmalarıyla seyretmek büyüleyiciydi. Biz bu turu da ekstra tur olarak satın aldık. 30 € gibi bir ücret ödedik. Siz bu turu tekne turlarının düzenlendiği duraktan daha uygun bir fiyata satın alabilirsiniz. 


Bratislava/Slovakya

Turumuzun Prag'dan Budapeşte'ye geçerken misafirlerine sunduğu ekstra tur programlarından biriydi. 20 € gibi bir ücreti vardı. Gelelim gezi notlarına...
Slovakya'nın Başkenti Bratislava küçük ama sevimli bir kent. Staré Mesto olarak adlandırılan şehir merkezinde  dar sokakları gezip, ilginç figürlü heykellerle resim çekilerek geçirdik vaktimizi.

Gezimize Bratislava Kalesi ile başladık. Kale şehir merkezinin biraz dışında ama yaya yollarıyla şehir merkezine ulaşmak mümkün. Kalenin Michael kapısında kentin dünya kentlerine olan uzaklığını gösteren bir gösterge yer almakta.

Kaleden şehir merkezine yürürken Mozart'ın evine rastladık. Bir çok ünlü bestecinin bu şehre yolunun düştüğünü belirtti rehberimiz. Ayrıca küçük butikler ve sevimli kafeler var yol üstünde. Yürürken butikleri gezip sıcak bi kahve içmek gayet keyifli :)

Cumil
Yazımın başında da belirttiğim gibi kent merkezinin çeşitli yerlerine serpiştirilmiş heykeller bulunmakta. Bizim en hoşumuza giden kanalizasyon çalışanı heykeli yani Cumil:) Heykelin yanında birde "man at work" yazısı yer almakta. Bir rivayete göre bir zamanlar bu işi yapanlar gizlice rögarlardan çıkıp kadınları izlerlermiş. :)

Dresden/Almanya

Prag gezisinin 1 gününü Dresden için ayırdık biz. Oraya kadar gitmişken Dresden'i de görmeliydik. Bu gezi turun ekstra programı kapsamındaydı ve kişi başı 60 €.
Almanya'nın Saksonya eyaletinde, Barok mimarinin en güzel örneklerinden olan Elbe Nehri'nin iki kenarında yer alan kent...
Bu kent 2. Dünya savaşı sırasında ağır bombardımana tutulmuş ve ne yazık ki neredeyse tamamı yerle bir olmuştur. Ancak Almanlar kenti tekrar hayata döndürmüş, şehri yeniden inşa etmişlerdir. Bazı yapılar aslına uygun bazıları ise yıkılan yerleri restore edilerek yenilenmiş.  Yapılara eklenen kısımlar taşların renginden anlaşılıyor.(Yapılar genellikle siyah-beyaz)
Biz gezimize Zwinger Sarayı ile başladık. Sarayın büyük bir bahçesi, içerisinde havuzları ve galerileri mevcut.
Zwinger Sarayı
Zwinger Sarayı Taç Kapı


Saraydan çıkıp Saksonya Krallarının kronolojik sıralamasıyla resimlerinin yer aldığı porselen duvara doğru yürüyoruz. Duvar yaklaşık 100 metre uzunluğunda ve yaklaşık 25000 porselenden yapılmış. Savaş sırasında bu duvarın yıkılmamış olması şaşırtıcı gerçekten. 


Eski kente giriş kapısında 2 Saksonya asker heykeli kent kapısını sırtlarına almış şekilde yerleştirilmiş.

Dresden Kent Meydanında Protestanlığın önemli simgelerinden biri olan Kadınlar Kilisesi yer almakta. Bu kilise de 2. Dünya Savaşında yıkılmış, halkın bağışlarıyla aslına uygun şekilde yeniden inşa edilmiş yapılar arasında. 
Kadınlar Kilisesi


20 Mayıs 2015 Çarşamba

Prag Günleri

Tarihindeki savaşlardan çok fazla hasar almadan kurtulan, her bir köşesi ayrı bir güzel, Vltava Nehrinin kıyısında masallar diyarı Prag...
Gittiğimiz tarih itibariyle çok üşümüş olsak da turun en zevk aldığımız bölümü oldu. Ben yine gitmeden önce kentin gezilecek yerlerine ilişkin bilgi ve belgelerimi toplamıştım. Turun programından sonra ekstra tura katılmayıp Prag sokaklarında kaybolduk, metrosunda harita çözmeye çalıştık. Sözün özü hem eğlendik hem öğrendik :) 2014'ü de Prag'da eski kent meydanında coşkuyla, havai fişek gösterileriyle,dansla ve konserle karşıladık. Unutulmaz bir yılbaşı gecesi geçirdik.
Şehirde turumuza Prag Kalesi ile başlıyoruz. Oldukça büyük olan kale bölümlerden oluşmakta ama bizi en çok etkileyen ilk görüşte insanın üzerinde bir baskı oluşturan Gotik mimarinin en güzel örneklerinden olan St. Vitus Katedrali.


Katedralin giriş kapısı oldukça ihtişamlı. Orta Çağda kilisenin gücünü temsilen kilisenin korunduğunu, otoriteyi tanımayan ve günah işleyenlerin lanetleneceğini  temsilen Kapı girişinin üzerine konumlandırılmış canavar heykelleri konumlandırılmış.

Katedralin dışı gibi içi de bir o kadar ihtişamlı.Büyük bir ustalık ve emekle boyanmış Katedralin camları.



Katedralin ardından Kalenin içindeki Altın Yoldan devam ediyoruz turumuza. Manzara o kadar güzel ki.. Altın Yolu yürürken Prag'ın masalsı mimarisini hayran kalıyoruz.
Vltava Nehrinin kıyısında yürüyerek Charles Köprüsüne çıkıyoruz. Köprünün üzerinde çeşitli heykeller var. Biz Türklerin dikkatini çeken heykeller pek tabiki yeniçeri ağalarının olduğuydu...Heykelin tasviri şöyle:
Osmanlı Ordusu Prag şehrine geldiğinde yeniçeri ağaları şehrin azizlerini esir ederler. Azizler zindan da Şehirlerinin kurtulması için dua ederken, yeniçeri ağaları da kuşatmanın başarısız olacağı korkusuyla azizlerin zindanının başında kara kara düşünmektedir...


Charles Köprüsünden eski kent meydanına doğru ilerliyoruz. Her gelen turistin görmeden gitmediği, saat başını bekleyip saatin gösterisini izlediği astronomik saatin önüne geliyoruz. Ve evet bizde saat başını bekleyip saatin gösterisini izledik :) Seyri çok heyecan verici olmamakla birlikte yapıldığı dönemi, dönemin şartlarını ve günümüze kadar aktarıldığını düşününce etkileyici geliyor insana. Rehberimizin saat hakkında bize anlattığı hikaye şöyle:
Saat 15. yy. da Hunuş Usta tarafından yapılmıştır. Saatin yapımı bittikten sonra ünü ülkeyi aşmış ve insanlar tarafından ziyaret edilir olmuştur. Ustanın ünü dönemin Kralının da kulağına gitmiştir.
Saatin yapımını kimseye öğretmeyen ustanın başka bir yerde bu saatten daha güzel bir saat yapmaması için ustanın gözlerini mille kör ettirir. Bu durum ustayı çok üzer ve Hunuş usta kendini saatin çarklarından asarak hem intihar eder hemde saatin bozulmasına sebep olarak krala ders verir.
Saat uzunca bir süre tamir edilememiştir.


Saatin yapılış hikayesi kadar üzerinde yer alan figürler de oldukça ilginç:
Saatte elinde ayna tutan heykel kibri ve kendini beğenmişliği; altın kesesi tutan heykel aç gözlülüğü; elinde mandoloniyle Osmanlı figürü bulunan bir heykel zevk ve sefayı; iskelet heykeli de ölümü simgelemektedir.
İsa'nın 12 havarisinin geçtiği küçük bir kapı Her saat başı çanlar çalınırken açılmakta ve havarilerin heykelcikleri geçmekte. 
İşte böyle ilginç bir saat:)
Astronomik saatin ilerisinde Eski kent meydanında iki kuleli Tyn Kilisesi var. Bu kilisenin de mimarisinde ince ayrıntılar mevcut. kulelerden daha büyük heybetli olanına "Adem" ince ve zarif olanına "Havva" adı verilmiş.



Kalenin etrafında dolaşırken oyuncak müzesine rastladık. Hemen girdik. Çocukluğumuza döndük.. Porselen mutfak aletleri, boy boy bebekler, maket evler, maket oyuncaklar... Yıllara göre ayrılmış hepsi.. Bu oyuncaklara bakarken o tarihlerde Avrupa'daki çocuklar porselen mutfak takımlarıyla, harika işçilikle yapılmış oyuncaklarla oynarken, bizim topraklarımızda çocuklar savaşın ortasındaydı belki de diye düşündüm... Oyun bir yana dursun başlarını okşayacak birileri var mıydı yanlarında acaba... 


























Müzenin üst katı tamamen Barbie'ye ayrılmış. İlk Barbie'den son nesil Barbie'ye kadar hepsi var sanırım :)



Resimlerin hepsini ekleyemiyorum ne yazıkki... Müzede binlerce oyuncak var belki de... Yolunuz Prag'a düşerse kesinlikle gezin bu müzeyi :)
Müze'den sonra Prag sokaklarında çılgınca gezdik... Nehrin kıyısında oturduk.. Prag'ı gece seyrettik... Aşık olduk...

Bu arada Nehrin kıyısında yer alan harika restoranlar var, buralarda yemek yiyin ve ördek yemeyi ihmal etmeyin. Ben normalde yiyemem bu tarz şeyler ama gerçekten çok lezzetliydi. Eski kent meydanındaki dükkanlarda kapılarının önünde trdelnik tatlısı yapılıyor. Prag'da kaldığımız süre boyunca defalarca aldık. Kaç kere yedik sayamadım :D



29 Mart 2015 Pazar

2 Günde Viyana



1.GÜN
2013’ün son aylarında 2014’ü yurt dışında karşılaşamaya karar verdik. Evet… Bu bizim ilk yurt dışı deneyimimiz olacaktı...  İlk olduğundan tek başımıza gitmeye cesaret edemedik açıkçası. Kaliteli bir turla gitmeye karar verdik. Bir şeye karar vermeden önce araştırıp sorup  soruşturmak en büyük meziyetimdir :D Gerek form sitelerinden, gerek bloklardan, gerekse daha önce yurt dışına seyahat eden dostlardan edindiğim bilgiler doğrultusunda Pronto Tur’da karar kıldım ve online satış sitesinden turu satın aldım. Harika bir müşteri hizmetleri var… Çok ilgili, kibar ve yardımseverlerJ Vize işlemlerini de tur aracılığıyla yaptık. Gayet kolay oldu. Tek yapmamız gereken evrakları hazırlayıp şirkete teslim etmek oldu. Çok kısa bir sürede vize sorunumuz halloldu J
Seyahat günümüz geldiğinde İstanbul SGA’da tur acentesinin önünde rehberimiz Mustafa Eren’le tanışıp yurt dışı çıkış harçlarımızı yatırdıktan sonra unutulmaz anıların yaşanacağı gezimiz başlamış oldu J
İstanbul- viyana yolculuğumuz THY kalitesiyle harikaydı. Viyana’da otel odalarımıza yerleştikten sonra tur rehberimiz eşliğinde Kärntner Strasse’ye gittik. Saat belirleyip dağıldık.. Noel ve yılbaşı dolayısıyla her yer ışıl ışıldı.. Çok fazla vaktimiz yoktu ve gerçekten çok acıkmıştık :D . Dedim ya araştırmak benim işim :D Şinitzeliyle ünlü Viyana’da şinitzelin Figlmueller’de yenileceğini ama gitmeden rezervasyon yaptırılması gerektiğini okumuştum.  Rezervasyon yaptırdım mı? Hayır… Keşke yaptırsaymışım. Restorandın önünde öyle bir kuyruk vardı ki... İçeriye bile giremedik. Cadde üzerinde bi pizzacıya gittik o gece.  Vakit geç olduğundan Sacher Oteli’nin cafesini ve  Aziz Stephan Katedralinin yerlerini öğrenebildik sadece.

2. GÜN
Sabahın ilk saatlerinde İlk durağımız Belvere Sarayı…Saray aşağı ve yukarı Belvedere olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Bu saray Viyana kuşatmalarında başarılı olan  Prens Eugene Savoy’a Habsburglar tarafından hediye ediliyor.

Yukarı Belvedere

Aşağı Belvedere
Buradan Parlamento Binasına doğru yol alıyoruz. Bina Eski Yunan Mimarisine benziyor ve Parlamento Bina girişine çıkan yoldaki heykeller hayranlık uyandırıcı…
Parlemento Binası



Buradan sonra benim çok merak ettiğim saraylardan biri olan Habsburg Hanedanlığı’nın kışlık saray olarak kullandığı Hofburg Sarayı’na gidiyoruz. 1600lü yıllarda yapılan bu saray çok sayıda Habsburg Hanedanına ev sahipliği yapmış.



Viyana Tarihte 2 kere Osmanlı Devleti tarafından kuşatılmış, çeşitli sebeplerden dolayı başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da şehrin çeşitli yerlerinde Türklere göndermeler yapıldığını görmek mümkün. Bunlardan biri de Hofburg sarayının önündeki Prens Eugen’in heykeli… şaha kalkmış atının üstünde dimdik duruyor Prens Eugene…  
Atının ayaklarının altında ise Osmanlı Kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlandığını gösteren bir Türk sancağı…

Gezimiz Demel Pastanesinin önünden geçerek Stephan Katedrali’ne doğru devam ediyor.  Kilise gece olduğu kadar gündüzde epey etkileyici. Viyana’nın merkezinde olan bu kilise 1300lü yıllarda inşa edilmiş. Girişte ücret alınmıyor. Sadece ayinler sırasında kapalı…

                                                               Aziz Stephan Katedrali

Şehir merkezindeki gezimizden sonra ekstra tur olan Viyana Ormanları turuna katıldık. Güzel miydi evet güzeldi.. Gerekli miydi… Açıkcası Viyana kent merkezinde daha çok vakit geçirmeyi tercih ederdim. Neyse olmuşla ölmüşe çare yokJ Ben ormanları anlatayım…
Hitlerin ilk jet uçağını üretmek için kullandığı yapay mağaraya gidiyoruz. Burası daha önceden bir maden ocağıymış fakat üzücü bir kaza yaşanmış ve maden ocağı sular altında kalmış. Suyla dolan maden ocağı o günler kapatılmış. Daha sonradan Almanlar tarafından su pompalarıyla maden ocağındaki su boşaltılmış ve uçak üretim fabrikası olarak kullanılmaya başlanmış. Hitlerin yenilgisinden sonra burası turistik gezilere açılmış. Mağara içerisinde kalan su birikintisinde kayıkla gezinti yapılabiliyor. Ayrıca madencileri koruduğu düşünülen azize Barbara anısına içeride kilise bulunuyor.
    
Yapay Göl

Mağarada Üretilen Jetin Maketi

Azize Barbara Kilisesi

Mağara gezisinden sonra Mayerling Av Köşküne gidiyoruz. Burası Frans Joseph ile Kraliçe Elizabeth’in tek oğlu veliaht Prens Rudolph’un Macar Kontes Mary Vetserayla ölü bulunduğu köşk… Nasıl öldüklerine dair çeşitli iddalar var… Prens Rudolph’un ilk önce sevgilisini daha sonra kendini öldürdüğü.. Frans Joseph ile siyasi görüşlerinin uyuşmaması sebebiyle oğlunu babasının öldürdüğü gibi…Ama hiç biri ispatlanamamış.. olaydan sonra köşk manastıra dönüştürülmüş. Günümüzde köşkün bir kısmı halen manastır olarak kullanılmakta.
              

    

Viyana Ormanları-Seegrote Mağara Gölü-Mayerlıng ve Baden Şehri gezisinden sonra Viyana’ya döndük. Viyana’daki son günümüzdü ve biz Schönbrunn Sarayı’na henüz gitmemiştik. Tur dönüşünde arkadaşlarımızla birlikte Sarayın önünde indik..  Saray tek kelimeyle hariikaaaa J Sarayı gezmek için alternatif paketler var. Gezmek istediğiniz oda sayısına göre fiyatlar değişiyor. Biz Grand Tur bileti aldık ve Maria Teressa’nın odasını da gezme ayrıcalığına sahip olduk :D Sarayın içinde fotoğraf çekmek yasak. Gezilip görülmesi gerekiyor J Noelde gittiğimiz için sarayın bahçesinde noel pazarı kurulmuştu. Çok renkli ve eğlenceli mekanlar vardı J

Saraydan sonra kent merkezine doğru yol aldık. Viyanada raylı sistem oldukça gelişmiş.. Gitmeden önce internetten raylı sistem güzergahının olduğu haritanın çıktısını alıp üzerine önemli ve gitmek istediğiniz yerlerin hangi metro duraklarına yada tramvay durağına yakın olduğunu işaretlerseniz çok rahat edersiniz. Schönbrunn Sarayı ile aynı ismi taşıyan U4 metro durağından Karlplatz’a geçtik. Pastalarıyla ünlü Sachere gitmezsek  içimde kalırdı :D İçeri girmek için baya sıra beklememiz gerekti. Vakit biraz geç olduğundan garsonların “ne zaman gidecek bunlar” diyen kötü bakışlarına maruz kalsak da ortam ve pasta büyüleyiciydi J