20 Mayıs 2015 Çarşamba

Prag Günleri

Tarihindeki savaşlardan çok fazla hasar almadan kurtulan, her bir köşesi ayrı bir güzel, Vltava Nehrinin kıyısında masallar diyarı Prag...
Gittiğimiz tarih itibariyle çok üşümüş olsak da turun en zevk aldığımız bölümü oldu. Ben yine gitmeden önce kentin gezilecek yerlerine ilişkin bilgi ve belgelerimi toplamıştım. Turun programından sonra ekstra tura katılmayıp Prag sokaklarında kaybolduk, metrosunda harita çözmeye çalıştık. Sözün özü hem eğlendik hem öğrendik :) 2014'ü de Prag'da eski kent meydanında coşkuyla, havai fişek gösterileriyle,dansla ve konserle karşıladık. Unutulmaz bir yılbaşı gecesi geçirdik.
Şehirde turumuza Prag Kalesi ile başlıyoruz. Oldukça büyük olan kale bölümlerden oluşmakta ama bizi en çok etkileyen ilk görüşte insanın üzerinde bir baskı oluşturan Gotik mimarinin en güzel örneklerinden olan St. Vitus Katedrali.


Katedralin giriş kapısı oldukça ihtişamlı. Orta Çağda kilisenin gücünü temsilen kilisenin korunduğunu, otoriteyi tanımayan ve günah işleyenlerin lanetleneceğini  temsilen Kapı girişinin üzerine konumlandırılmış canavar heykelleri konumlandırılmış.

Katedralin dışı gibi içi de bir o kadar ihtişamlı.Büyük bir ustalık ve emekle boyanmış Katedralin camları.



Katedralin ardından Kalenin içindeki Altın Yoldan devam ediyoruz turumuza. Manzara o kadar güzel ki.. Altın Yolu yürürken Prag'ın masalsı mimarisini hayran kalıyoruz.
Vltava Nehrinin kıyısında yürüyerek Charles Köprüsüne çıkıyoruz. Köprünün üzerinde çeşitli heykeller var. Biz Türklerin dikkatini çeken heykeller pek tabiki yeniçeri ağalarının olduğuydu...Heykelin tasviri şöyle:
Osmanlı Ordusu Prag şehrine geldiğinde yeniçeri ağaları şehrin azizlerini esir ederler. Azizler zindan da Şehirlerinin kurtulması için dua ederken, yeniçeri ağaları da kuşatmanın başarısız olacağı korkusuyla azizlerin zindanının başında kara kara düşünmektedir...


Charles Köprüsünden eski kent meydanına doğru ilerliyoruz. Her gelen turistin görmeden gitmediği, saat başını bekleyip saatin gösterisini izlediği astronomik saatin önüne geliyoruz. Ve evet bizde saat başını bekleyip saatin gösterisini izledik :) Seyri çok heyecan verici olmamakla birlikte yapıldığı dönemi, dönemin şartlarını ve günümüze kadar aktarıldığını düşününce etkileyici geliyor insana. Rehberimizin saat hakkında bize anlattığı hikaye şöyle:
Saat 15. yy. da Hunuş Usta tarafından yapılmıştır. Saatin yapımı bittikten sonra ünü ülkeyi aşmış ve insanlar tarafından ziyaret edilir olmuştur. Ustanın ünü dönemin Kralının da kulağına gitmiştir.
Saatin yapımını kimseye öğretmeyen ustanın başka bir yerde bu saatten daha güzel bir saat yapmaması için ustanın gözlerini mille kör ettirir. Bu durum ustayı çok üzer ve Hunuş usta kendini saatin çarklarından asarak hem intihar eder hemde saatin bozulmasına sebep olarak krala ders verir.
Saat uzunca bir süre tamir edilememiştir.


Saatin yapılış hikayesi kadar üzerinde yer alan figürler de oldukça ilginç:
Saatte elinde ayna tutan heykel kibri ve kendini beğenmişliği; altın kesesi tutan heykel aç gözlülüğü; elinde mandoloniyle Osmanlı figürü bulunan bir heykel zevk ve sefayı; iskelet heykeli de ölümü simgelemektedir.
İsa'nın 12 havarisinin geçtiği küçük bir kapı Her saat başı çanlar çalınırken açılmakta ve havarilerin heykelcikleri geçmekte. 
İşte böyle ilginç bir saat:)
Astronomik saatin ilerisinde Eski kent meydanında iki kuleli Tyn Kilisesi var. Bu kilisenin de mimarisinde ince ayrıntılar mevcut. kulelerden daha büyük heybetli olanına "Adem" ince ve zarif olanına "Havva" adı verilmiş.



Kalenin etrafında dolaşırken oyuncak müzesine rastladık. Hemen girdik. Çocukluğumuza döndük.. Porselen mutfak aletleri, boy boy bebekler, maket evler, maket oyuncaklar... Yıllara göre ayrılmış hepsi.. Bu oyuncaklara bakarken o tarihlerde Avrupa'daki çocuklar porselen mutfak takımlarıyla, harika işçilikle yapılmış oyuncaklarla oynarken, bizim topraklarımızda çocuklar savaşın ortasındaydı belki de diye düşündüm... Oyun bir yana dursun başlarını okşayacak birileri var mıydı yanlarında acaba... 


























Müzenin üst katı tamamen Barbie'ye ayrılmış. İlk Barbie'den son nesil Barbie'ye kadar hepsi var sanırım :)



Resimlerin hepsini ekleyemiyorum ne yazıkki... Müzede binlerce oyuncak var belki de... Yolunuz Prag'a düşerse kesinlikle gezin bu müzeyi :)
Müze'den sonra Prag sokaklarında çılgınca gezdik... Nehrin kıyısında oturduk.. Prag'ı gece seyrettik... Aşık olduk...

Bu arada Nehrin kıyısında yer alan harika restoranlar var, buralarda yemek yiyin ve ördek yemeyi ihmal etmeyin. Ben normalde yiyemem bu tarz şeyler ama gerçekten çok lezzetliydi. Eski kent meydanındaki dükkanlarda kapılarının önünde trdelnik tatlısı yapılıyor. Prag'da kaldığımız süre boyunca defalarca aldık. Kaç kere yedik sayamadım :D